Şimdi Düşününce Aptallık Mı Etmişim?
Aklımdan geçenleri nasıl yazacağımı bilmiyorum. Çok kuru. Kuru bir kafanın altından çıkan kupkuru düşünceler. Tüm yazabildiklerim bundan ibaretse sıçtık. Kupkuruluğun kısa tarihi. Ve yavanlığın, ne desem yarımlığın tarihi. Zaten bütün bunların tamam olacağı, tamamlanacağı bir ortam yok. Öğle vaktinde gibiyiz, anlaşılmıyor gecenin derinliği. Haklıymışsın Friedrich.
Mesela derslerimi düşünmeliymişim. (Friedrich burada olsa 'Ne dersi kızım.. Ders bir hiçliktir.' falan diye buyururdu.) Bir insan sadece tek bir şeyi düşünebilir mi? Yani mümkünlüğünü sorguluyorum bu durumun ve yapamıyorum sanırım ondan böyle. Nasıl? Böyle işte, olduğu gibi. Neyse deyip geçemeyeceğimiz çok fazla şey olması gibi bu toplumda. Düşünmek zorundayım gibi hissediyorum sürekli. Sanki bu sorumluluğummuş ya da olmalıymış. Bana öyle denmemiş ama aykırılık yapıp oturmuş düşünmeye başlamışım gibi. Kendimi düşünme bakanı atadım. Nereye? Bu topluma. Detone olup hor görüldüğün ve çok görüldüğün bu topluma mı diye soracak olursanız evet evet, o şekilde. Mevcut bir hükümet-halk savaşında beni detone olurken görmüşler. Bu işin halk kısmında mıyım hükümet kısmında mı belli değil. Kendimi bakan olarak atayabiliyorsam halk da olabilirim pek tabii, şahsım bunu kabul etmese de ben ederim. Hangi halk? Hiç fark etmez inanır mısın, yeter ki yaşasın cumhuriyet! Yaşatsın bu halk ve yaşansın yeterince. Kimse detone olmasın bu halkta. Toplum olmasın bir de. Hem hor görülmemiş oluruz. Gördüğünüz gibi insan tek bir şeyi düşünemiyor. Tek bir şey de olamıyor hiçbir zaman. Bakan, halk, detone, toplum, fakir. Hatta rektör bile.
En çok düşündüğümüzün düşünmekten en çok kaçtığımız olması paradoksu. Aynı anda bir de. Bir anda bunu anlamak da spontanedir. İnsanın bazen anlaması kademeli ama anlıktır. Keşke düşünce de böyle olsa. Sayın Tanrı'ya insanın gelecek sürümü için bu güncellemeyi önereceğim. Gerçi beni dikkate almaması için çok sebebi var, hak veriyorum. Düşünmeyi kademeli olarak düzenli bir şekilde gerçekleştirebilseydik zaten aynı anda bir sürü şey düşünmezdim. Zaten sanırım normali düşünmemek. Belki de dedikleri gibi hastayımdır. Derdimin sorumlusu kim ve neyle ilgili, bunu bulaydık çözümü kolaylaşabilirdi. Bahar olaydı çatıda yataydık. İşleri de zorlaştıranlar var, bunlar ne/kim/hanginiz? Benim derdim kiminle, muhatabım kim? Bu sahne, bu seyirciler, bu oda, bu duvar, bu ışık, bu tablo, bu keman, bu saat, bu el, bu kadın, bu adam, bu... Bu kafa. Bu kupkuru düşünceler belki de. Bu kupkuru masanın üzerinde duran kupkuru bilgiler. Keşke hayat bunlara bağlı olmasa. Hayatımızı neden sürekli bir şeylere bağlıyorsak zaten, bağlamasak kaçar mı? Ölmemek için girdiğimiz çabaya bak. Bu masanın üzerindekiler ve nota sehpasının üzerindekiler arasında bir seçim yapmam gerek gibi hissediyorum. Hislerime güvenmenin sırası değil. Şu üç aylık dönem kupkuru geçsin istemiyorum. Böyle hissetmek de bana yük. Senin de yükün olsun istemem. Yükünün sana hükmetmesini hele hiç istemem. Yok hükmünde kararnameler yayınlayarak yüküne, onun sana hükmetmesini sağlayabilirsin. Kendi hükümdarlığına kendini düşünce vezirliği rütbesine getirdiğinde geri kalan herkes soytarın olur zaten. Fakat sarayın eksik. Yapabilir misin saraysız? Hesaplayalım... Düşüncelerim, düşünce bakanım, soytarım, ben. Tanrıyı unuttuk. Neyse 1+1 ev tutar kirayı bölüşebiliriz. Bu teklifimi sunacağım meclise. Sunulacak önergeleri bir derlemem gerek. Umarım malum sebeplerin oyları ile reddedilmez. Üzülmem ama hor görülmüş olurum. Kendi hükümdarlığım, bakanlığım ve beynim tarafından hor görülmeyi nasıl kabul edebilirim henüz düşünmedim ama üzülmem. Kendimi düşünce bakanlığından üzülmeme bakanlığına terfi ettiriyorum an itibariyle. Şimdi düşünmeyeceğim için üzüldüm ama. Görevimi yapmadığım için kendimi yeni görevimden alıp eski görevime getiriyorum. Böyle iyi.
Fazla uzattım belki bu mevzuyu. Pek de elle tutulur bir tarafı olmamasına rağmen bazen alır evirir çeviririm. Oynayabileceğim bir yer bulduğumda şansımı dener ve buraları oyuna boğabilirim. Tüm bu mevzuları oyun olarak gördüğümden bile olabilir tüm bu uzatmalar. İlk yarıda atamadığım gol içimde kalmış olabilir. Birinci perdede lafımı unuttuğumda doğaçlama yapamayıp o bölümü atladıysam belki de. İstiyorum ki o atladığım yeri düşünün, hiç bilmemenize duymamanıza rağmen. Sınır mı zorlanacak, zorlayalım annem. Zaten uçlarda değil miyiz? Yerimizi bilelim. Ama sorarlarsa anamız babamız yok deriz.
Yorumlar
Yorum Gönder