Aslında minik bir yalan söyledim, her durakta başka bir
insan beklemiyor.
Elimde ok ve yay tuttuğum rüyadan uyandığımda kafam pek
toplu değildi. Kendimi farklı hissediyordum, sanki yanlışlıkla başka bir
boyutun kapısını aralayıp oradan kafamı uzattım. Sanki diğer farklı
versiyonlarım tarafından yargılandım. Yukarılardan bir yerden bir düşünce
tohumu serpildi kafama: kaderinde hakim olmak varsa olursun, katil olmak varsa
da aynı şekilde. Bir türlü inanmayı başaramadığım şu kader ilk defa o kadar
yargılayıcı gelmedi. İçimdekileri,
kafamdakileri, elimdekileri bilen yazılı bir metin. Kalemin kimin elinde
olduğunu bilmediğimiz bir düzen. Sadece biri bizim için not tutuyor, sadece
biri bizim için kartları karıyor, dağıtıyor, yeniden dağıtıyor ve skorları
yazıyor. Bu düzende bu kart oyunlarını kiminle oynadığım konusunda çok
düşünemiyor, kestiremiyorum. Çünkü benden bağımsız gelişen benliğimi aşan bir
şey. Ama sonrasına buldum, oyun arkadaşımı. O benim kadere inanma sebebim.
Onunlayken kafamı toparlayamadığımı fark etmem zaman aldı.
Fark edebildiğimde son şey sıcaklıktı sanırım. Çocukken gittiğim Ihlara
Vadisindeki gibi. Onunlayken… zarf tümlecinin güzelliğine bakın. Onun
güzelliğine bakın. O kadın. Buldum onu. Yanımdayken, elleri ellerime
kenetliyken parmaklarım onun parmaklarında gezdi. Onu hissetmek her şeye
değerdi.
Fakat bir sorun var: bu cümlelerin geçmiş zaman ekleri. Bu
sorun bazı şeylerin sebebi aynı zamanda.
Sevgilim, seni düşünürken bedenimin çevresindeki enerjiden,
atomlardan salgılanan bir şey var. Sanırım başımın dönme sebebi bu. Yürüdüğüm
yollar bazen sana çıkmıyor, sanırım bacaklarımın ağrıma sebebi bu. Sana
sarılamayacağımı bildiğim günler kollarımı hareket ettiremiyorum. Sensizlik
damarlarımı tıkıyor sanki ve kanımın akışı yavaşlıyor. Sen nefes almak gibisin
bende. İnsanın ruhu yorulmadan bedeni hastalanmazmış. Seni özlemek hastalığına
yakalandım, sen bir trene atlayıp gelemediğin için. Burada olmaman ve buna
karşılık -küfür gibi- başka bir yerde
olman çok zor. Hani varsın tamam ama burada değilsin. Kalbim bu zorluğu
taşıyamadığından ağrıyor olabilir. İnsanlar nasıl bunu kabullenip devam
edebiliyorlar ya da bir tek bana mı zor, anlamakta bile zorlanıyorum. Tüm
küfürlerim seni bana getirmeyen trenlere, yollara, şartlara ve canını sıkan her
şeye. Buna rağmen sen, her şeyi sarılman ve gülümsemenle iyileştirebilirsin.
Seninleyken her şey düzenli ve özel. Seçilmiş gibisin belki gökten inmiş,
kutsanmış bir güzelliğin var. Bundan uzak kalmak ölüm gibi. Aynı rüyayı görüp
aynı anda uyanıyoruz ve yan yana değiliz. Ayrı yazılması en zor kelime bu. Ve
yine tüm bunlara rağmen sen hâlâ çok güzelsin. Denizden de güzelsin.
Birbirimize söylediğimiz tonlarca güzel şeyi içimizdeki tohumlarımız söylüyor.
En aklım başımda hâlimle seninle büyütmek istediğim, sevginle filizlensin
istediğim tohumlar var. Benim sevgim, ilgim, köklerim, suyum ve oksijenim. Sen
içimdeki her şeysin. Ruhumu besle, büyüt. Sana yeşereyim hiç solmadan. Tüm
tazeliğimle ve savunmasızlığımda kollarındayım. Beni bırakma.
İyi ki sensin, güvenim. İçimde hep sana teşekkür etme
ihtiyacı var. Sadece var olduğun için bile tanrıya minnettarım.
Sana sarıldığımda, kalplerimiz anatomik olarak birbirini
tamamladığında anladım: bulduğumu. Tamamlandığım insanı bulduğumda varlığımın
sebebini de anladım. Seni bulduğumda yanılmadığımı anladım. Oluşturduğum
kabuktan çıkmam senin için oldu. Sen, kendim olmam için bende eksik olandın. Yani
artık dünya durabilir, güneş patlayabilir, evrendeki karadelik hepimizi
yutabilir kabulüm. Çünkü beni her koşulda sarabilecek iki kolun varlığından
eminim. Hayatımda ilk defa tamamım.
Yorumlar
Yorum Gönder