Adını taşıyorum. Yavaş yavaş eriyen kemiklerinle beraber. Adını taşıyorum fakat gözlerindeki soluk yeşili ve anlaşılmaz maviyi almamışım senden. İnsanın son zamanlarında gözlerinin rengi giderek pas tutar mı? Senin yosun tutmuş pas yeşilinde ben kendi ihtiyarlığımı hissederdim. Ellerinle bana kendinden bir parça verdin. Tespih çeken pamuk ellerin toprakta şimdi. Bu sene buradan giden dördüncü kişi oldun. Üç tanesini aynı gün uğurladık toprağa. Ay batınca öldüler kışın en soğuk gününde. Senin gidiyorsun, dört gün önce, yine kış yine soğuk. Yağmurlu günlere yakışır mıydın? Ben bu ölümleri bir türlü çözemedim. Belki çok hassas oldum fakat duygularımı doğru konumlandıramadım. Düzgün üzülemedim mesela bunlar hep anlamlandıramamaktan. Senin gidişinle artık kabul ediyorum. Adını taşıyorum. Sabrını de taşımak isterdim. Tanıdığım en iyi insan ve en sabırlı kadındın. Kavga eden çocuklarını bahçedeki zeytin ağacının en ince dalıyla ayırırdın. Sen denizlerde boğuldun, kalbin hep yaralıydı....
bugün öyle otururken kendimle bir mevzu konuşmaya başladık ve hüngür hüngür ağladım yine. ailemdeki tüm kadınların acılarını üzerimde hissediyorum dedim. itiraf ettim bilge'ye bunu. bu acı beni bir terapi seasından çıkmışımcasına kendime sarılırken, sarsılarak ve hıçkırarak ağlattı. buna ihtiyaç duyduğumu bilmiyordum. bir yerde içimden çıkması gerekiyordu sanırım bu sümüklü hissin. gitmesi temizlenmesi gereken bi his. ne diye taşıyoruz içimizde bunu bu kadar zaman bilinmez, bok olsa hepsi keşke. sindirebilsek ve atsak bünyemizden hemen süper olurdu. acısı yıllar sürdü tüm o kadınların. nasıl hemen atılır ki. dursun istiyorum, dursunlar istiyorum. kadınları rahat bıraksınlar istiyorum. biz de onları rahat bırakmayalım istiyorum. sonra vazgeçiyorum. kimler ki bunlar, ben sen o biz ve onlar. hiçbir insan evladı yaşamamalı bunları. kadın erkek yaşlı çocuk okul müdürü tuhafiyeci uçak mühendisi hafız mimar amir öğretmen avukat imam öğrenci anestezi uzmanı terzi koltuk döşemeci terapi...